Liman Kentlerinde Kentsel Dönüşüm: Kopenhag

Kentsel dönüşüm süreçleri konusunda önemli bir alt başlık da liman bölgelerindeki özel işlevli tarihi yapıların dönüşümü ve bu sürecin kenti ve kentlilerin yaşam biçimini ne şekilde etkilediğiyle ilgili olmaktadır. Zira depo, ticarethane, gemi yapımı gibi ticaret eksenli olan bu yapılar, 20. Yüzyıl’da ekonomik ve kültürel koşulların değişimiyle birlikte işlevsiz kalarak atıl duruma düştü.

Ülkemizde de İstanbul, İzmir gibi tarihi liman kentlerinde yaşanan bu soruna dünyadaki her liman kenti kendine özgü cevaplar verirken, İskandinav kentleri örnek oluşturabilecek çözümler buldu. Oslo, Bergen ve Helsinki’nin yanı sıra özellikle de Kopenhag’da kentin liman bölgesinde yer alan bazı yapıların ve liman bölgesinin dönüşümü önem taşıyor.

İskandinav kentlerindeki başarı, Türkiye’de olduğu gibi çağın gerekleri ile işlevsizleşmiş eski yapılar arasındaki çelişkinin, öncelikle bu yapıların korunması, ardından yeni bir işleve kavuşturulması ilkesiyle giderilmiş olmasında yatıyor. Bu yeni işlev ise geçmiş kültürün yeni kuşaklar tarafından algılanabilmesini en iyi sağlayacak biçimde tasarlanmış durumda.

Bazı mahalleler adeta açık müze biçiminde tasarlanırken, yapılar ise otel vb. gibi farklı kimliklere büründürülmüş. Ancak vurgulamak gerekir ki, tek tek yapıların ötesinde gerçek başarı, bu yapıların komşu binalarla, yollarla, doğayla, deniz kıyısı etkinlikleriyle, yayalarla kurduğu ilişkilerde yatıyor. Tüm bu çalışmalarda oluşturulmaya çalışılan kentsel örgü;

  • İlkesel olarak insanların liman kıyısına kadar kesintisiz ulaşmasını,
  • Liman kıyısında eğlence ve kültürel etkinlik alanlarının geliştirilmesini,
  • Tarihi yapıların dönüştürülerek, koruma altına alınmasını,

Bu yapıların, modern yapılar ve modern meydan düzenlemeleriyle kurduğu tematik birliktelikleri güçlendirmeyi hedefliyor.

Kentsel Mekânların Tarihsel Dönüşümü

Uzun dönemli tarihsel perspektifte görüleceği üzere kentsel mekânlar her zaman buluşma mekânı, pazar alanı ve bağlantı mekânı olarak üç ana fonksiyona hizmet etmiştir. Buluşma mekânı olarak kentler her türlü bilginin sosyal değiş tokuşu için fırsatlar sundu. Pazar alanı olarak da mal ve hizmetlerin ticari alışverişini kolaylaştıran bir yapıya büründü. Kamusal mekânlar ise kentin tüm fonksiyonlarına erişmeye ve bağlantıya imkân verdi.

Bu doku ilk kentsel yerleşimlerde tespit edilebildiği gibi aydınlanma dönemi ve sanayi çağındaki kentler kadar, Ortaçağ, Rönesans ve barok kentlerinde, Antik Yunan ve Roma kentlerinin kalıntılarında daha açıkça görülebiliyor. Bu nedenle 1900’deki Kopenhag; günümüz Asya, Afrika ve Güney Amerika kültürlerindeki sokak yaşamıyla pek çok ortak özelliği paylaşıyor.

Günümüzün refah seviyesi yüksek toplumlarında insanların kentsel mekânı kullanımı ise boş zaman aktiviteleri tarafından belirleniyor. Örneğin yaya yolları; 1960’larda kentsel mekânların insanların yaşamlarında bir zorunluluktan öte, eğlenceliyse kullanılan bir seçeneğe dönüşmesi yüzünden ortaya çıktı. Kopenhag’da yeni dokuların 1968’lerde ortaya çıkması da bir rastlantı değildi.

Öğrenci ayaklanmaları, hippi hareketi ve ilk sokak kafelerinin açılması, insanları kültürel ve politik etkinlikler için sokağa çıkarmıştı. Kentsel mekandan keyif alınabilmesine imkan verecek şekilde merkezdeki araç otoparklarının kademeli olarak azaltılmasıyla bu trend güçlendirildi. 1970’lerde ve 1980’lerdeki anket araştırmalarında insanlara kent merkezine neden gittikleri sorulduğunda cevapları alışverişti. Aynı soru 2005’te sorulduğunda ise cevapları daha çok “kentte olmak için” şeklinde değişti. Bugünlerde kent yaşamı, başlı başına bir amaç ve değerli bir etkinlik.

Son 40 yıl içerisinde Kopenhag’daki kent yaşamının gelişimine bakıldığında kent merkezinin çok daha fazla kişi tarafından kullanıldığı ve dükkânların genellikle kapalı olduğu hafta sonları ve akşamları bile bu bölgelerde daha fazla vakit geçirildiği görülüyor. İnsanların evde kalmayı tercih ettiği kış mevsiminde bile artık çok daha fazla kullanım söz konusu.

Ulaşım Sorununa Çözüm: Bisiklet

Kopenhag’da bisiklet kullanımı otomobil kullanımının yerini almış durumda. 1970’lerdeki petrol krizinden sonra Kopenhag kentte bisiklet kullanımını cesaretlendirmeye yönelik kesin bir hamlede bulundu ve bisiklet yolu ağları oluşturuldu. Kente araba ile girmek yavaş yavaş zorlaştı; insanlar park edecek yer bulamayınca da araba kullanmamaya başladı. Alınan tüm bu önlemler sonucunda tüm kent meydanları araçtan arındırıldı ve 1990’dan itibaren kentte bisiklet kullananların sayısı ikiye katlandı. Evden işe seyahatlerde insanların %36’sı bisikleti, %23’ü otomobili, geriye kalan çoğunluksa toplu taşımayı ya da yürümeyi tercih ediyor. Artık kente araçlardan çok bisikletler girerken, trafikteki sorun “bisiklet yollarındaki tıkanıklık” derecesine indirgenmiş durumda! Tabii böylece otomobillerin yarattığı çevre kirliliği de minimuma düşerken, kent merkezi 20 yıl öncesine göre yaz mevsiminin herhangi bir gününde dört kat daha fazla insan çekmeye başladı.

Cycle Snake – Bisiklet Köprüsü

Nüfusun neredeyse yarısının bisikletle ulaşımı tercih ettiği Kopenhag’da bisikletlilere yönelik ulaşım projeleri hiç bitmiyor. Trafikte bisikletlilere şerit ayırmak yerine havadan ulaşımı sağlayacak bir asma yol ile sadece bisikletlilere ait bir yol inşa edildi. “Cycle Snake” isimli bu yol projesi, yaklaşık 220 metre uzunluğunda, 4 metre genişliğinde ve yerden 1 kat yüksekliğinde. Kentteki bir rıhtımın üzerinde tasarlanan asma bisiklet yolu, hem rıhtımdaki dar yolda yavaş hareket etmek zorunda olan bisikletlilerin trafiğini hızlandırmayı hem de rıhtımda boylu boyunca gezinmek isteyen yayaların hareketini rahatlatmayı amaçlıyor.

Yazar: AkilliKent

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir